17 Aralık 2007 Pazartesi

bozuk bu rüya

çalılara yasladım sırtımı. uyudum. uyudum. dünün yazısının sonunu gördüm rüyamda: uyuyordum. elleri üşüyen ecinniyi, kara saçlı cüceyi, topal meleği bekliyordum uyanmak için. gelmediler, uyanamadım. öyle olunca da rüya bitti, uyandım.

yolla biten sonlar

bir gecenin sonundayım. erken biten, beklediğimden daha azını veren, yarına pek az şey bırakacak bir gecenin son satırları için buradayım. bunlar, tükenmiş günden artanlar... annemin bayat ekmeklerle yaptığı köfteler gibi, elimde kalan birkaç harfi yan yana getirip, yüzyılın en bayat yazısını yazıp gideceğim.

tamamlanma hissi. yüz defa mı düşündüm, bin defa mı yazdım, milyon defa mı hissettim, yoksa hep kayıp mıydı? kaç defa eksik, kaç kez bütün oldum? ve neden istatistik sevgili serpil? rakamları bilmek bu hesabı kolaylaştıracak mı sanki? dört işleme sığmayan bir hesapta, rakamlar zaten bilinmezlerin temsilcisi değil mi?

bu kadar soru sorunca, yüzyılın en bayat yazısı bile bir şeyler söyleyecek gibi oluyor. dile gelmesine izin versem, yanıtlar kapıda bekliyor. ama işte yoksunluk duygusunun çekim alanından çıkmadan, bu sona bir yol uydurmaya gönüllü olmadan tek laf edecek değilim. elimde ufalanmış bayat ekmek parçaları, karşımda çalılarla kapanmış bir yol, üstümde dünden kalma bir bitkinlik, ruhumda hiçbir şeye değişmeye iznim olmayan bir yoksunluk... bu son, hiçbir yola çıkmayacak. çıkmayacak. çıkmasın. bugün artık son'la bitsin.