20 Eylül 2008 Cumartesi

yağmurluk

ya ben ne eşek bi insanım. affedin sevdiğiniz biriysem ama gerçekten eşeklik değil mi eylülü sessizlikle geçirmek.. evet farkındayım, çok konuşuldu, çok sözcükler heba oldu kendilerini anlatmak uğruna, bazıları kaybedildi -huzur içinde uyusunlar-, elde hiç sözcük kalmadı bazen.. bazıları da bir daha hiç kimse tarafından kullanılmak istemeyecek kadar aşındı, eskidi, sevimsizleşti. ama ben susarak daha büyük bi haksızlık yapmış olmuyor muyum öğrendiğim her şeye. soru işaretine bile gerek duymadan, evet.

anlatın kendinizi. dışınızdaki korkunç gürültüyü susturun ve siz konuşun. üstüne kilit vurduğunuz sözcükleri de çıkartın, eskimişliğinden korktuklarınızı da, aşınmış olsunlar, mühim olan "temiz" olmaları değil mi sanki? açın ağzınızı ve söyleyin. temizlerse, gerçeklerse, sizinse onlar anlatılmalılar.. yoksa çölleşiyorsunuz. aklınız çölleşiyor. duygularınız kalıyor bir yerlerde ama o yerler uzak oluyor, gidilemiyor. siz adımınızı atmazsanız zaten kimse de elinizden tutup yanınızda yürümüyor. o yol da yalnız çekilmiyor.

ya bak işte... çöl dedim, konuş dedim, yağmur başladı.. ben bu istanbul'u seviyorum. bu griliğini.. bu muhabbetliliğini, değişkenliğini seviyorum bu şehrin. bana ve istanbul'a eylül geldi. o yağıyo, ben de dinliyorum, dinledikçe sözcükler geliyor aklıma. yağmurun altında hepsi cilalanıyor, temizleniyor. hemen gidip spore'u yazıp bitirmeliyim.. yağmuru çağıranlara, eylülü getirenlere teşekkür ederek...

14 Eylül 2008 Pazar

smells like..

bu kadar çok rüya görüp de bu kadar az uğradığım olmamıştı bu sayfaya.. çok mu meşguldüm, çok mu içime kapandım, çok mu büyük bir dünya var dışarda ve ben çok mu aymazım... hepsi var bunların, hepsiyle birlikteyim, tümünü duyarak yaşıyorum. ama hiçbiri yeni değil.

peki n'oluyor, okazyon nedir? boşver blog (ben bunları vardiya defterine mi yazmalıyım aslında?).. işte şu parantezin içindeki oluyo aslında. neyi nereye yazacağımı bilemiyorum.. kafamdan çıkıp özgür kaldıklarında gitmiyorum peşlerinden, nereye atarlarsa kendilerini öylece kabul ediyorum, sanki tek derdim kurtulmakmış gibi.. oysa evet, hepsiyle birlikte yaşamaya devam ediyorum, bir şeyden kurtulduğum falan yok.

neyse işte tesadüf bugüneymiş, mogwai'nin yeni tınıları en çok bu sayfaya çağırmış zaar beni ki gelip bu kez buraya çöreklenmişler benim canım, katlanılmaz, sıkıntı biçimlerim.. sanırım bu albümü bir yüzyıl kadar dinleyeceğim. anlayacak kadar ileri gitmeden, haddimi bilerek, böylece beni çözmesine izin vermeden, bu tuhaf şarkılarla birbirimizi uzaktan hissederek geçirecek bir yüzyılımız var. kimseye önermiyorum ve sorumluluk kabul etmiyorum ama: mogwai - the hawk is howling