9 Eylül 2007 Pazar

kaç kişiydik o zaman, kaç blog olduk şimdi..

sinan'ın sayfasında hararetli bir isim arayışı sürüyor. olgay paşa, konağında geç bir tatil havasında, mangalda pişmiş türk kahvesini içip gözlerini boğaz'ın sularıyla dinlendiriyor. eren shinigami'lerini toplamış başına, L'in de katkılarıyla güzel güzel sohbet ediyor. berkant her daim gaz, enerjisi bitmiyor. mehmet (bay k.) okuyanları sürükleyen cümleleriyle dünün ve yarının izini sürüyor. tuğbek kendi cumhuriyetini kurmuş, sazlı sözlü, db9'lı bir ev veriyor konuklarına. homesick alien, oyungezer'ini teskin ediyor, rüya tamirleri yapıyor işsizlik döneminde..

bir çeşit tesadüfi gerilla taktiğiyle, hep birlikte ama organize olmadan internete attık kendimizi. bazılarımızın çoktandır blog sayfası vardı ama şimdi kimse boş bırakmıyor sayfasını. yazanlar, okuyanlar, yorum yazanlar, link ekleyenler, oradan oraya zıplayanlar.. bu sayfalarda olup bitenler yeni derginin nabzını belirliyor ki ampirik hesaplarıma göre son derece yüksek kendisi.

o an yaklaşıyor. zaman, bazen rahatsız eden ama asla vazgeçilmez bir kardeş gibi dürtüklemeye devam ediyor. james çalıyor, dinlendiriyor, aklımdan oğuz atay geçiyor, "canım hayat" diyorum kendi kendime, "sonunda bana bunu da yaptırdın."

12 yorum:

Adsız dedi ki...

Hepinizin blogu olması ve buna özen gösteriyor olmanız çok güzel.Bazıları blog açıp,cami avlusuna terk eder gibi bırakıyor.Ama siz blogunuz yeni olmasına rağmen atılan iletilere cevap yazıyor,okuyucularınızı daha doğrusu blogunuzu takip edenleri önemsiyorsunuz.Hele Sinan Akkol'un blogu;en hareketlisi o.Bu arada yeni derginiz için oyungezer ismi mükemmel olur:)
-DreameR-

Adsız dedi ki...

Sinan abinin blog'u sayesinde sizlerin bloglarını keşfettik, sakın "yahu kimseler gelmiyor, kimseler yorum yazmıyor" diye düşünmeyin. Çok ciddi bir kalabalık neler olduğunun, bundan sonra neler olabileceğinin farkında. Kimin haklı kimin haksız olduğunu, neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu da kavrayabiliyor. Ve şu an sizlerin ne kadar zor bir durumda olduğunuzu da kestirebiliyor. Tek yapmanız gereken azmetmek, biliyoruz devlerle savaşmak zordur ancak birlik olunursa her şeyin üstesinden gelinebilir.

Adsız dedi ki...

karşıda Loading...
bizde Waiting... yazan bir ekran var hep düşüncelerimde.
evet bu aralar çok hareketli blog sayfalarınız.umuyoruz ki(hatta büyük ihtimalle diyelim) yeni derginin nabzı doğduğu anda yüksek olur.
siz bir çıkarın o dergiyi zorla bütün arkadaşlarıma(nazımın geçtiği tabi:) aldırmazsam ben de uğur değilim.

Alpan Aytekin dedi ki...

Serpil Hanım, postla biraz alakasız olacak ama. Ağustos LEVEL'daki yazınızı çok beğendim. "Çekirdek kabuklarını yere atan Boğaza bakan kalabalıklar ifadesi" çok hoşuma gitti. Ellerinize, kaleminize sağlık.

Kastrasyon dedi ki...

Görünüşün aksine bohem hayatla yazmak, birbiriyle maalesef hiç örtüşmeyen olgular. Kaleminizi oynatırken başınız ağrımasın istiyorsanız, belki asker değil ama sporcu disiplinini oturtmak şart oluyor. Her ne olursa olsun, insan, sınırlı sayıda kelimeyi, her gün, anlamlı bir bütünlük içinde buluşturmak zorunda ki önce zihni, sonra parmakları kireçlenmesin. Bu disiplini bir kez yitirdiğinizde geri kazanmak, böbrek taşı düşürmek kadar zor olabiliyor.

Blog kullanmak da malum, -göründüğünden bir parça zor olduğu için- nitelikli bir idman fırsatı sunuyor.

Sizin bloglarınız yanında yorumcuların bloglarını da şöyle bir dolaşınca, başlattığınız hareketin hemen ardından post sayılarının sıçrama yaptığını fark ettim. Bu elbette benim için de geçerli.

Dergide yahut diğer platformlarda paylaştıklarınızı bir an unutalım. Bu blogları okuyan insanlar, sizlere kendi zihin jimnastiklerinin de tetiğini çektiğiniz için ayrıca teşekkür etmeli diye düşünüyorum.

Devam edin, olur mu?

Saygılar...

Adsız dedi ki...

Gerçekten Kastrasyon'un yazdıklarına katılmamak mümkün değil, bir yazarın sürekli yazması gerekir. Bir disiplin içinde olsun veya olmasın çok ara vermeden mutlaka bir şeyler karalamalıdır, böylelikle zinde kalır, aksi halde zihni ve parmakları kireçlenir.

Yazar olmayan insanlar da mektup, günlük vb. şeyler yazarak zihin jimnastiği yaparlar, yazma özelliklerini geliştirirler.

Ama burada bir sorun var, bu da "içerik" sorunudur. Blog yazmak iyi de, ne yazılacak, içeriği neyle doldurulacak? "Uyudum, uyandım, işe gittim, o böyle dedi, yolda ilginç bir olayla karşılaştım..."

Bir de baş ağrıları var....... Yazacak bir şeyi olan insanın kesinlikle yazarken başı ağrımaz. O baş ağrıları insanın anlatacak bir şeyi olmamasından ve aynı zamanda "anlatmak zorunda" olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun sonucunda ortaya biçim yönünden anlaşılması güç, karmakarışık, deneylerle dolu içerik yönünden ise tamamen veya kısmen içeriği boş eserler ortaya çıkmaktadır.

Adsız dedi ki...

Sen ne yapsan da gönlümüz onlarda
Ayıramazsın bizi yedi cihan bir olsa
level olmasa da yaşarlar aklımızda
Sinan tuğbek serpil hep yanı başımızda
Ayıramazsın bizi yedi cihan bir olsa

İlk dizenin baş harfleri grubumuzun ismi
Sana sesleniyorum rocko dünyanın en gıcık admini

bunu level forumlarda (rocko hariç) hafif de olsa hakaret içermeyen başlıklar ve benzer yazılarla yayımladım lütfen toplu bir eylem yapalım birileri artık hadlerini bilmeli gidişiniz o zaman mükemmel olur

en sadık hayranınız sinirmanga saygılarla sunar

inesis. dedi ki...

çok boşlamadın mı sence de?

Adsız dedi ki...

Bence de.

Adsız dedi ki...

Orada biraz birinci sınıf puan yaptı. Ben sorunu için web üzerinde kabul ve en bireyler web sitesi ile birlikte birlikte gidecek yer.

Adsız dedi ki...

Bu konuda bilmek çok açık var. Ben de Özellikler bazı iyi puan yaptığımı düşünüyorum. çalışma, büyük iş tutun!

homesick alien dedi ki...

kuzum siz google translate aracılığıyla mı yazıyosunuz? ikidir ne dediğinizi anlamıyorum =)