iyi değilim ama bu bedenimle ya da rüzgarla ilgili bir sorun değil, hayır. gerçekten üşüyorum. daha çok da gerçeklikten.
geçmesin bu titreme. sıcağın uyuşukluğuna sığınasım yok. dişlerim çarpmasın diye birbirine kenetli. sokak lambasının aydınlatmaya yetmediği basamaklardan, ay ışığının aydınlatmaya yetmediği düşüncelerimi dolayarak ayaklarıma, iniyorum. arabaya yürürken tek bir fikrim var bundan sonrasıyla ilgili. kontağı çevireyim, müzik çalsın, yol aksın, ama farları yakmayayım. aklımdaki en parlak fikrin bile karanlıktan beslendiği türden bir gece bu.
arabaya biniyorum, kontağı çeviriyorum, kingdom of rust kaldığı yerden çalmaya başlıyor, farları yakmıyorum. kafamın ucunda bi yerde birazdan gireceğim tem, geceleri temi kullanma özgürlüğüne kavuşan tırların hız kutlamaları ve kutlamanın en can alıcı noktasında pastadan çıkan, tali yoldan önlerine atlayan ben. sürpriiuubamm! tüm depresifliğime rağmen birazcık eğlenmiş olabilirim bunu düşünürken, ama bak çok az!
daha eğlencelisi oluyor. daha sokağın ucuna gelmeden bir çift göz parlıyor yolda, belli ki benim kadar dertlenmemiş, farlarını yakmaya üşenmemiş bir kedi bu. ödüm kopuyor... ya çarpsaydım? tüm bu salaklığın ortasında bir de kedi ezseydim? fren. bir nefes al. farları yak. şarkıyı değiştir. "off with your head, dance 'til you're dead, heads will roll, heads will roll, heads will roll on the floor!" hedırol, hedıroll...