gece üç kuşları var pencerenin dışında, deli gibi bu saatte ötmeye başladılar. ne istiyorlar? beni bu saatte kaldırıp buraya oturtuyolar, iyi mi oluyor sanki.. sabah 7'de mesaiye başlayan kuşlar daha bir garip tabii. muhasebeci gibi... koş koş, 7.45 vapuruna yetiş, simit topla, yolcu envanteri çıkart.
gece üç kuşlarının olayı farklı. onlar, bizim beşeri fantezilerimize daha iyi cevap veriyor. hani kuş deyince direk ortaya çıkan "ah, özgürlük gibisi var mı.." iç geçirişlerimiz var ya, hani kuşlarla ilgili bir yazı yazıyorum diye direk şuraya pike yapan martı fotoğrafı eklemenin dümdüz, özensiz cazibesi gibi, o kuşlar bu düz tarafımıza hitap ediyor. onların umrunda bile değil ama biz kendi beceremediklerimizi başkalarına dayatmayı sevdiğimiz için, mecburlar, özgür olmak zorundalar, gecenin üçünde ötmeli ve çılgınlar gibi eğlendiklerini düşündürmeliler bize. hele bi yapmasınlar... "ben olamadım, bari bu kuş doktor olsun" gibiyiz işte. hayal kırıklıklarımızın acısını zavallı kuşları tus'a sokarak çıkartıyoruz. cık cık... cik cik belki de.
neyse ben damarımı kesip sözcük akıtmaya geldiydim (bir nevi edebiyat fanatizmi bu da herhal. "kesseniz sözcük akar" şeklinde, beşiktaşlı gibi söylenince oluyor). hatta yazıya "kayıp yanım, ötekim" diye başlık atmış bile bulundum (rüyada görüştük az önce kendisiyle). ama doğusu biraz keskin geldi bu başlık. cesaret edemedim. blogger çarşı tayfası bağırıyor oradan: kol-pa taraf-tar iste-mi-yo-ruz! eeehhh be...
iyi geceler.
-herhalde bir yarım saat kadar sonra-
"bir tüy kalemle yazılmış bekler bir hayat daha olmalı der gibi... kahverengi tonlarda uykularda." istanbul hatırası, bir kez daha dokundu.
7 Mart 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)