27 Mart 2011 Pazar

blogger terk

selam.. kimse kaldı mı burada bilmiyorum, kimbilir ne zamandır ışıklar kapalı, blogda havasızlığın kokusu.

önce bi perdeleri aralamak lazım, balkon kapısını açalım, koltukların üstündeki eski çarşafları kaldıralım. nefes alsın mekân, verdiğim selamı cevaplasın. ama çok da abartmayalım, temizliğe falan girişmeyelim örneğin, neticede tekrar buraya taşınıyor değilim. görüyosun elim kolum boş hâlâ, valizler dolusu kelime getirmedim. yok hayır çok kalamayacağım, çünkü uzunca bir süredir mikro yollardan blogluyorum, her twitçinin en az bir kez dediği gibi; "artık kısa cümleler kuruyorum".

kısa yazmak, çabucak söylemek çok cazip. içine yapışıp ağırlaşma fırsatı bulamıyor o cümleler, söyleyip geçtikçe ferahlıyosun, öyle gibi geliyor en azından. ama işte "söyleyip geçmek" kısmı da içime sinmiyor ki benim. bir hastalıktan kurtulmaya çalışır gibi, kalan son enerjimi son çareme harcar gibi yazmanın yerini tutmuyor bu.

sadece blogger'ı boşlamak değil bahsettiğim, uzun yazıları hepten bıraktım. ayda bir kez dergide rüya tamirleri yapmak, eh, sayılır mı bilmiyorum. o yazılarda hep kalın bir aysonuserpili'nin duvarına yazıyorum çünkü, başka ruh halleri o kalın duvarı aşıp da yerleşemiyor yazıya.

kaç karakterde duracağımı hiç hesaplamadan, içindekileri boşalttıkça derinleşen sihirli bir boçadan çeke çeke, kim topliycak bunları demeden ortalığa döke döke yazmayı pek özlemiyorum belki ama hâlâ seviyorum. genellikle uzaktan, ama bazen de böyle gelip dirseğine dokunaraktan.